19. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun tarım ve hayvancılık ile ticaret ve el sanatlarına dayalı ekonomik yapısında önemli bir değişime olmamıştır. İmparatorluk, 19. yüzyılın ikinci yarısında sanayileşmeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu içinde bulunduğu ağır ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar nedeniyle sanayileşme alanında Cumhuriyet Dönemi’ne kadar önemli bir gelişme gösterememiştir. Bu nedenle de Türkiye’de hukukunun tarihsel gelişimini, Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Dönemi olarak iki başlık altında inceleyebiliriz.
Cumhuriyet Öncesi Hukuk
Ülkemizde Avrupa’dakine benzer bir sanayi çok geç ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ekonomi tarıma dayanmakta ve büyük işçi kitlelerini çalıştıran sanayi kuruluşları bulunmamaktadır. Bu dönemde işçi-işveren ilişkisinden çok örf ve âdet kurallarına göre düzenlenen usta-çırak ilişkisi görülmekte ve “zaviye” olarak adlandırılan meslek kuruluşları dikkat çekmektedir. Bu kuruluşlarla ilgili bütün düzenlemeler “fütüvvetname” denilen kaynakta düzenlenmiştir. Esnaf zaviyelerinin çatıları altında sadece Müslüman esnaf ve zanaatkârlar yer almakta ve alınan kararlar gayri müslim esnaf ve zanaatkârları ba#lamamaktaydı. Bu nedenle zaviyelerin güçleri giderek azalmaya başlamıştır. Gerek bu durumun ortaya çıkardığı sakıncaları önlemek ve gerekse de zamanın “artlarına uyma zorunluluğu yavaş yavaş esnaf zaviyelerini üzerlerindeki dini baskıdan kurtarma çabalarına yöneltmiş ve İstanbul’un fethinden sonra Batı Avrupa ülkeleri ile yoğunlaşan ilişkiler sonucunda bu ülkelerde kurulu “korporasyon” düzeni Osmanlı İmparatorluğu’nda “lonca” olarak anılacak örgütler için yeni bir model olmuştur.
Diğer bir ifadeyle, dinin bu kuruluşlar üzerindeki etkisinin azalmasıyla, artık bunların yerini “lonca” denilen kuruluşlar almıştır. Loncalar; tüm esnaf ileri gelenlerinin toplandığı, meslekleriyle ilgili serbestçe görüşebildiği ve herkesin uyabileceği kararların alındığı yerlerdir. Her loncanın bir “teavün sandığı (orta sandığı)” mevcuttur. Teavün sandığı çeşitli gelir kaynaklarına sahiptir. Bunlar arasında, vasiyetname ya da vakıf yoluyla aktarılan para veya mülkler, bir defaya mahsus olmak üzere yapılan bağışlar, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçerken yapılan ödemeler bulunmaktadır. Lonca yapısı içinde oluşturulan teavün sandıklarından, yaşlılık nedeniyle işini sürdüremeyen, kalabalık ailesi olan, evlenen, sakatlanan, hastalanan esnaf ve zanaatkârlara ya da ailelerine ayni ya da parasal nitelikte yardımlar yapılabilmekte, borç para verilebilmekte ve ölmeleri halinde cenaze giderleri karşılanabilmekteydi.
Ülkemizdeki ilk sanayileşme hareketleri Avrupa’ya kıyasla daha geç yaklaşık olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Büyük fabrika sanayisinin ülkemize geç girmesi, kapitülasyonlar, sürekli yaşanan savaşlar, loncaların yeni gelişmelere karşı istekli olmaması ve fabrika sanayisinin küçük sanayi dallarının gelişmesini engelleyerek ev ve el sanatlarını yok edeceği endişesi ile daha önceki dönemlerde günümüzdeki anlamı ile bir işçi kesiminin varlığından söz edilemez.
türk hukukunun tarihsel gelişimi, iş hukukunun tarihsel gelişimi, iş hukukunun tarihsel gelişimi kısaca, hukukun tarihsel gelişimi maddeler halinde, kanunların gelişimi, dünya hukuk tarihi, izmir avukat, karşıyaka avukat, hukuk davaları, hukuk davası avukatı
Türkiyede Hukukun tarihsel gelişimi
Loncalar hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için Mithat Gürata, Unutulan Adetlerimiz ve Loncalar (Ankara, 1975) kitabına bakabilirsiniz.
Bu dönemde ortaya çıkan “Ahilik”de, çalışma ilişkilerini dini ve ahlaki ilkelere dayandıran önemli kuruluşlardır. Ahilik müessesesi, tasavvufi anlamda cömertliğe, el açıklığına dayanır ve fertlerin birbirini kardeş gibi görmelerinin bir ifadesidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk sanayileşme hareketleri, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde başlamıştır. Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde; yapı, deri, halı, dokuma, cam vb. alanlarda sanayinin kurulup geliştirilmesi sonucu, İstanbul ve Rumeli’de, çoğu yabancı sermaye ve ortaklıklar tarafından kurulup işletilen fabrikaların sayısının artmasına bağlı olarak buralarda çalışan işçi sayısında da artış gözlenmiştir. Bu dönemde teamülü hukuk kurallarının, diğer bir ifadeyle gelenek ve göreneklerin yerini pozitif hukuk kuralları almıştır.
İmparatorluk ilk olarak Ereğli maden ocaklarında çalışan işçilerin korunmasını öngören politikalara pozitif hukuk kuralları ile işlerlik kazandırmıştır. Bu dönemde çalışma hayatıyla ilgili olarak düzenlemelerin yer aldığı yazılı kaynakların başında, 1863 tarihli “Maden Nizamnamesi” ile kömür işçileri için 1865 yılında çıkarılan “Dilaverpaşa Nizamnamesi” gelmektedir. Bu Nizamnamelerden sonra iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kuralların yer aldığı 1869 tarihli “Maadin (Meaddin) Nizamnamesi” çıkarılmıştır.
Dilaverpaşa Nizamnamesi’nin amacı, Ereğli Kömür Havzası’nda çalışan işçilerin verimliliğini arttırmaktır. Nizamname madenlerin üretim ve işletilmesi ile ilgili kuralları düzenlemekte ve çalışma koşulları ile ilgili kurallara dağınık bir şekilde yer vermektedir. Buna karşılık Nizamname, özellikle iş sağlığı ve güvenliği gibi temel konularda hiçbir kural içermemektedir. Maadin Nizamnamesi’nin de amacı ekonomiktir. Bu Nizamname de maden ocaklarında çalışan işçilerin verimliliğini arttırmak ve Dilaverpaşa Nizamnamesi’nin eksik yönlerini tamamlamak amacıyla çıkarılmıştır. Bu Nizamname, Dilaverpaşa Nizamnamesi’nde mevcut olmayan bazı yeni önlemlerle madencilik kesimindeki koruyuculuk düzeyini yükseltmiştir. – Hukukunun Tarihsel Gelişimi –
1877 tarihinde çıkarılan “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye’de (Mecelle)” de çalışma hayatını düzenleyen bazı hükümlere yer verilmiştir. Ülkemizin ilk Medeni Kanunu olan Mecelle’de çalışma ilişkileri insan kirası başlığı altındaki hükümlerle düzenlenmiş ve işçi “nefsini kiraya veren kimse” olarak tanımlanmıştır.
Bu dönemde çıkarılan Mecelle dışındaki çalışma hayatıyla ilgili düzenlemelerin yer aldığı yazılı kaynaklar arasında giderek çoğalan işçi eylemlerini yasaklamak üzere 1909 yılında çıkarılan “Tatil-i Eşgal Kanunu” gelmektedir. Aynı yıl çıkarılan “Cemiyetler Kanunu” ise, cemiyet kurmada serbestlik esasını getirmiştir.
Tatil-i Eşgal Kanunu, Türk çalışma ilişkileri tarihinin belki de en çok tartışılan hukuki düzenlemelerinden birisidir. Bu tartışmalar Kanunun çeşitli maddeleriyle getirilen düzenlemeler arasındaki içsel çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Kanunda sendikalar mutlak bir biçimde yasaklanırken, belirli bir uzlaştırma süreci sonunda işçilere greve gidebilme özgürlüğü getirilmektedir.
Danışma Formu
Hizmetlerimiz hakkında bilgi almak ve sormak istedikleriniz için aşağıdaki formdan bizlere ulaşın *