Çalışma ilişkileri ve bu ilişkilere dayalı çalışma statülerinin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin hemen her döneminde insan, değişik statülerle çalışma hayatında yer almış ancak işçi statüsü ile çalışma hayatında yer alması Sanayi Devrimi ile birlikte olmuştur.

Bu nedenle, bugünkü anlamda iş hukukunun temellerinin Sanayi Devrimi ile birlikte atıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sanayi Devrimi ile birlikte, geleneksel el sanatları ve loncalara dayanan üretim tarzı ortadan kalkarak, öncenin usta, kalfa ve çırakları fabrikalarda çalışmaya başlamışlardır. İşte bu süreçte başlayan ve gelişen işçi-işveren ilişkileri başlangıçta devletin bu ilişkiye müdahale etmemesi nedeniyle sorunlu bir dönem geçirirken zamanla devletin çalışma hayatına müdahale etmeye başlamasıyla birlikte iş hukuku doğmuştur.

İş hukuku kuralları ile düzenlenen bir iş ilişkisinin iş sözleşmesine dayalı olması gerekmektedir. İş sözleşmesinin işçi ve işveren olarak iki tarafı bulunmakta ve taraflar iş sözleşmesiyle bir takım borçları üstlenmektedirler.

Ülkemizdeki iş hukuku izmir alanındaki temel kanun olan 4857 sayılı İş Kanunu (İK), kapsamına aldığı kişiler bakımından birçok koruyucu düzenleme getirmektedir.

Bu ünitede öncelikle iş hukukunun Dünya’da ve Türkiye’deki tarihsel gelişimleri ele alınacak ve ülkemizde çalışma hayatını düzenleyen temel kanunlar tanıtılacaktır. Daha sonra iş hukukunda yaralanılacak kaynaklara değinilecektir. Son olarak da Türkiye’de bireysel iş ilişkilerini düzenleyen iş hukuku izmir alanındaki temel kanun olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun faaliyet kolları, kişiler ve yer bakımından uygulama alanı incelenecektir.

İş Hukukunun Tarihsel Gelişimi


Bugünkü anlamda bir iş hukuku disiplininin, hızlı teknolojik gelişmenin sanayi alanına uygulanması sonucunda ülkelerin endüstrileşmesine yol açan Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sanayi Devrimi’nin koşulları altında oluşan ortam, işçi kesiminin doğmasına yol açmış ve bu kesimin çalışma hayatında korunma zorunluluğunun duyulması ile de iş hukuku disiplini ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan iş hukukunun dünyadaki tarihsel gelişimini Sanayi Devrimi Öncesi ve Sanayi Devrimi Sonrası şeklinde iki başlık altında ele alarak incelemek daha yararlı olacaktır.

Sanayi Devrimi Öncesi


Sanayi Devrimi Öncesi Dönemde, kişilerin iradelerinden kaynaklanmayan zorunlu çalıştırma söz konusuydu. Üretim aile üyeleri tarafından, bunların yeterli olmadığı durumlarda ise kölelerce sağlanmaktaydı. 10. yüzyıla kadar devam eden bu dönem “Aile Ekonomisi ve Kölelik Düzeni” olarak adlandırılmaktadır. Aile üyelerinin ve  kölelerin çalışma ilişkileri ise, aile başkanı tarafından düzenlenmekteydi.

10. yüzyıla kadar süren bu dönemden sonra feodal beylerin güçlenmesiyle ortaya çıkan “Feodal Düzen” ise 10. yüzyıldan 15. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür. Bu dönem içinde bazı dağınık derebeyliklerin ortaya çıktığı görülür. Derebeylerin idaresi altında çalışan serfler toprağın işletilmesinden sorumluydular. İşledikleri toprak ve üretim araçları üzerinde mülkiyet değil yalnızca kullanım hakkına sahip bulunan serfler, çalışmaları karşılığında da elde ettikleri tarımsal ürünlerin bir kısmını kendileri için ayırmaktaydılar.

11. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar süren “Korporasyon Dönemi”nde ise, feodal düzen yıkılarak yerlerini prenslikler, beylikler, derebeylikler, krallıklar gibi daha güçlü merkezi otoriteler almıştır. Korporasyon, aynı meslek ve sanatı sürdürenlerin, birbirlerine yakın bir ortamda toplanarak oluşturdukları örgütler olarak ifade edilebilir ve bu mesleki örgütler, 18. yüzyıl ortalarına kadar birçok ülkede ekonomik yapının temel taşlarını oluşturmuştur. Varlığını Fransız Devrimi’ne kadar sürdürmüş bu toplulukları lonca olarak da ifade etmek mümkündür. Bu koşulların biçimlendirdiği ortam içinde, çeşitli zanaatların yapıldığı küçük atölyeli işyerlerinde, o zanaatı öğrenmek amacı ile yamak, çırak, kalfa ve usta gibi statüler altında çalışan kişiler de o dönemin çalışma hayatı içinde yer almaya başlamışlardır.

Korporasyon düzeni içindeki esnaf örgütleri; var oldukları dönem boyunca günümüzün meslek kuruluşlarının işlevlerini üstlenmekle kalmamış, aynı zamanda esnaf ve zanaatkârların sosyal güvenlik gereksinmelerinin de karşılanmasında önemli bir boşluğu doldurmuşlardır.
Sanayi Devrimi öncesi dönemde, kişilerin iradelerinden kaynaklanmayan zorunlu çalıştırma söz konusu olduğu için bugünkü anlamda bir iş hukuku disiplininden söz etmek mümkün değildir. Bugünkü anlamıyla iş hukukunun temellerinin Sanayi Devrimi ile birlikte atıldığını söyleyebiliriz.